Kuşbakışı Mustafa Ergin Kılıç Şiiri
Veysel Çolak
Mustafa Ergin Kılıç (1977), yayımladığı her şiiri ile beni sevindiren şairlerden biri. Bildiğim, okuduğum şiir kitapları şunlar: Beş Duyum (2006), Lâlfabe (2006), Desibel (2007), Gam Kuşağı (2008), Yer Yara Kabuğu (2009), Sardunya (2012), Yardan Adam (2014), Kaybettiğim ve Kaybettiğim Şeyler (2017), Avuç İçi Kalbin Kalbime (2017). Her şiirinde birey ve bireyin yaşamak durumunda kaldığı fırtınaları var. Şiirlerinde olan biteni yaşayan öznelerden biri kendisi belki, ama böyle bir indirgemenin yanılgı olacağını belirlemek gerekiyor. Çünkü işe giden, yorulan, umutsuzluğa düşen, aşk acıları çeken, uzaklara düşen, yolculuklara çıkan, başkalarını anlamak için çaba harcayan, hüzünlenen, yanlış yapan, nesnelere dokunan, evrenin büyüsünü çözmeye çalışan… insanların şiirini yazıyor. Yazdığı şiirlerin içeriği alabildiğine geniş olunca bu, şiir dilini de belirliyor. İçeriklerin genişliği, sözcük dağarcığının da genişlemesine neden oluyor. Şiirlerinde bir sözcük yağmuru var. Sanki sözlüklerdeki bütün sözcüklerle yazıyor şiirlerini. Böyle olmasına karşın, bu yetmiyor ona. Bu nedenle dil sapmalarına başvuruyor. Bazı sözcükleri değiştiriyor, yapaylığa düşmeden sözcüklerin yapısal olanaklarından da sonuna kadar yararlanıyor. Buna görsel olanaklar da ekliyor zaman zaman; ama görselliğin teknik kuruluğuna uzak duruyor, lirizmi hiç yitirmiyor.
Mustafa Ergin Kılıç’ın şiirlerinde bazı izlekler öne çıkar, ama bu şiirlerin tek izlekli olduğunu düşünmek, öyle değerlendirmek doğru olmaz. Doğa ve toplamlardaki diyalektik ilişkilenme şiirlerin içeriğinde bütünüyle yansıtılıyor; şiirlerin yapısında da belirleyici oluyor bu. Doğa’nın, toplumsal ve bireysel yaşantının, ekonominin, politikanın, üretim ilişkilerinin işleyişi ve nesnelerin, duyguların insana yüklediği bilinç her şiirin iletisi olarak algılandığında şiirlerin dünyasına girilebiliyor. Yoksa bu şiirlerden yola çıkıp bireyin kendisiyle ve başkalarıyla yüzleşmesi olanaksızlaşır. Onun şiirlerinin daha çok vurguladığı bu. İnsanı kırmadan, üzmeden, aşağılamadan, sarsarak ama sevgiyle uyarmayı amaçlayan şiirler. İçtenlik yüklü, özetle, insan kokuşlu şiirler.
Mustafa Ergin Kılıç bireysel ve toplumsal yaşantıda ayrıntıların atlanmasının getirdiği yıkımları fark ederek şiirlerinin ufkuna koyduğu insana bu ayrıntıları gösterip uyarıcı oluyor. Yanlış bir okuma, onun başkalarına bir şeyler söyleyen bir şair olduğunu düşündürtebilir. Elbette şiirlerinin böyle bir içeriği de var, ama söylediği her şeyi öncelikle kendine söylediği, içedönük olduğu da görülmelidir.
Günlük yaşantısında gezgin bir şair olmasına karşın şiirlerinde pek yansıtmaz bunu. Mustafa Ergin Kılıç bireyin içerisinde dolaşmayı, oradaki fırtınaları, açmazları, gelgitleri anlatır daha çok. İnsanın diyalektiği, şiirlerinin de diyalektiği olsun ister. Bunu gözetiyor yazarken. Ölümsüz güzelliklerin insanın teni olmasını için uğraşıyor.
En iyisi ben Mustafa Ergin Kılıç’ın Eylül 2010’da Dize dergisinde yayımladığı bir şiiri aktarayım buraya. O konuşsun benim yerime:
Π
kök salacaktım da
toprak kalmamış…
sen koymazsan suyunu
kokmaz ıhlamur
iyiye gitmez havalar
gül ekmezsen
çene çukuruma
bak tozum yine
toz duman içinde
hiç silen olmuyor
aynamı
hangi ipliksem
bulup sökemiyorum
kendimi
hangi çizgiysem
bulup da silemiyorum
suları akmıyor artık
ısırdığım meyvelerin
hangi şehre girsem
bütün ağaçlar
öne eğiyor bakışını
acıya saygıdan
içi dağ
dışı dağ bir adam
benle geliyor
kara iklimi
her şehre
oysa
aynı çatının altında
aynı şemsiyenin
π
sayısıydık seninle
şimdi
şu gülde ki diken
söküklerimi
Mustafa Ergin Kılıç kendi rengini bulmuş bir şair. O renkle yazıyor şiirlerini.
Eylül – 2019