2018 Altın Defne Edebiyat Ödülü Hüseyin Ferhad’ın…
2018 Altın Defne Edebiyat Ödülü’nün sahibi Hüseyin Ferhad oldu. Bu ödül çerçevesinde düzenlenen sempozyumda sunulan bildirilerin Faris Kuseyri tarafından bir araya getirilmesiyle oluşturulan 410 sayfalık Hüseyin Ferhad Kitabı da Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından edebiyatseverlere ücretsiz olarak dağıtıldı.
Kitap; Ahmet Telli, Gülseli İnal, Haydar Ergülen, Salih Bolat, Hasan Ali Toptaş gibi değerli yazarların bildirilerinden oluşuyor. Hüseyin Ferhad hakkında yazılmış çeşitli yazılar, şairin kendi seçtiği şiirler, tam bir bibliyografya ve şairle yapılmış güncel bir söyleşi ile de zenginleşiyor. Kişisel albümünden seçilen fotoğraflar da okura bir sürpriz niteliğinde.
Şair Faris Kuseyri, kitabın “sunuş” bölümünde böyle bir bütünü ortaya koymanın hem “derviş, seyyah ve kalb ülkesini arayan” Hüseyin Ferhad’a, hem de kadim şehir Antakya’ya bir hak teslimi olduğunu, şairle ilgili böyle bir kitaba imza atmanın da kendisinin ödülü olduğunu ifade ediyor.
Hüseyin Ferhad: Hassalı, Hataylı, Akdenizli
l954’de Hassa’da doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü’nü bitirdi. Film-Radyo-Televizyon ile Eğitim Merkezi’nde radyo program yazarı ve yönetici olarak çalıştı. Ticaretle uğraştı, matematik öğretmenliği yaptı. İzmir’de yaşıyor. Şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca başta olmak üzere pek çok dile çevrildi. Ve Yürüdük Ateşlerin İçinden’le1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’ne, Söyle Gölgen de Gitsin’le 1994 Yunus Nadi Şiir Ödülü’ne, Hazer İçin Birkaç Sarı Gül’le de 2001 Altın Portakal Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Hüseyin Ferhad Kitabı onun dünyasını keşfetmek isteyenlere eksiksize yakın bir yol haritası sunuyor.
Hüseyin Ferhad, kitaptaki söyleşisinde “Her şair bir geleneğe doğar, bir töreler ve törenler silsilesine. Kendinin kılar onları. Sonra döker eteğindeki taşları. Merak böceğim, harf cinlerim uzaklara, eski zamanlara sürüklediler beni. Steplere, tundralara, s/imge bahçelerine.” diyor. Farklı coğrafyalara, şamanlığa dair sezgisel bilince, tarihle ele ele vermiş mitler atlasına yaslanan özgün bir şiir dünyası Ferhad’ınki. Ne kadar kulaç atılsa tamamlanmayan bir umman seyahati gibi onu okumak.
Şiirlerle, Yazılarla: Hüseyin Ferhad
Hüseyin Ferhad Kitabı’nın en çarpıcı başlıklarından biri “Kendi Seçtikleriyle Hüseyin Ferhad Şiirleri” bölümü. Seçilenler arasında şairin çok bilinen “Metafizik”, “Uçurumlar Dolambacı I-II”, “Zala”, “Hayal Ülkesinin Keşfi IX”, “Kûfe’de Bir Hüseynî Akşam”, “Ama Gel de Anlat” gibi şiirler var. Seçkinin sonuna bir de şairin kendi el yazısıyla “Ben, Geronimo” şiiri eklenmiş.
Hüseyin Ferhad şüphesiz ki yaşayan en kıymetli şairlerimizden. Şairle tanışmayı geciktirmemek, daha önce tanışma şansını yakaladıysak daha derinine inmek, onu bir de diğer ustaların kaleminden okumak için Hüseyin Ferhad Kitabı temel bir başvuru kaynağı. Özenli baskısıyla da dikkat çeken eser, Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak okura sunuluyor.
Kitaptaki yazılardan alıntılar:
Şiirini ve düzyazılarını okuyanlar bilir; üslupçudur Hüseyin Ferhad. Modern dünyanın ortasında Binbir Gece Masalları’nı seslendiren bir dilbaz; natıkası değme hatibin retoriğine kök söktürürken, sözlerin ahengini duyumsatan bir Şehrazad’dır belki. Büyücü olduğu kadar büyü bozucu bir Kam. Hayal ülkesini keşfetmekten dönen bir göçebe, gözü pek bir uçbeyi; cesaretinden başka bir otağa konmayan mülksüz. Göçebe atalarının uğradığı her koyak, her uçurum, her söz birer imge olarak ışıldar şiirinde. Türk şiiri büyük denize ulaşmak çabasıyla çeşitli kanallardan akarak ve denize yaklaştıkça deltalaşmaktadır. Kendi başına delta olanlara İkinci Yeni, 80 Şiiri gibi çeşitli adlandırmalar yakıştırılır. Böyle ise eğer, Hüseyin Ferhad şiiri kendi başına bir deltadır. Onu
başka bir deltanın içinde, yanında, çevresinde addetmek nafiledir. Bu bakımdan Kılıç İpekte Sınanır Türk şiirine bir armağandır. Taklit edilemeyecek kadar nevi şahsına münhasır, okurunu cezbeden Şaman sözüdür de denebilir.
Ahmet Telli
Hüseyin Ferhad Şiiri şimdiye kadar yazılmış şiirden farklıdır. Ne Garip Akımı ne İkinci yeni ne de Toplumcu Gerçekçi ekollere aittir. Ne de Batı şiirinin bir replikasıdır. Hiç bir şiirsel söylemin, hiçbir şair-i Azam’ın tilmizi olmayan Ferhat: Yeni’yi denemektedir. Yeni; önce imajinasyon olarak oluşur ve o ana dek düşünülmüş olandan çok farklıdır. Yeni bir estetik üslup kurumlaşmış iletişimle ters orantılıdır. Şairdeki üst- şifreleme onun idrak zamanını kavramamıza yol açar. Efsanelerden, tanrıçalardan, masallardan, mitolojiden, söylencelerden inen heroik tat, masalsı güç ve cesur kalem kullanışın beyaz kâğıtta ölümsüzleşmesi, duyumların evrenselleşerek ortak belleğe yeni katkılarda bulunması ve sonsuz düş gücü dönemeçleri hepsi birden Hüseyin Ferhad’ın şiirsel dilidir.
Gülseli İnal
Hüseyin Ferhad: Şövalye. Gelenekte olmayana gelenek eklemek şuaranın işi olmak gerekirse, zannımca ilk iş Hüseyin Ferhad’a ‘şövalye’ nişanı vermek olmalı. Öneri benden. Gerçekleştirmesi kimden derseniz, herhalde devletten değil, çölden, çadırdan, Yörükten, Abdaldan, kabileden, boydan, soydan ve yoldaşlardan derim. “Tengri”ye yakın, çoğun bir yaya, bazen atlı, şövalye dediğimize göre süvari demek yakışır, bir Hüseyin, ki adını taşıdığı şehidin gözyaşlarını izler gibi adım adım değil, damla damla, sergüzeşt desem maceraya sayılır, yolculuk desem seferi olduğu sanılır, belki seyr-i süluk kavramıyla bir nebze olsun anlaşılır onun menzil-i maksudu. O bir ‘hakikat yolcusu’ bence ve elbette ‘batıni’ olanın içsel arayışıyla sürüyor yolu.
Haydar Ergülen
Hüseyin Ferhad’la arkadaşlığımız, diyebilirim ki en az Hititlere kadar uzanır. Dikkatle bakıldığında avucundaki yara izi görülebilir. Onu şiirleriyle tanımayanlar ta Cengiz Han’ın yanında genç bir savaşçıyken salladığı kılıç sapından kaldığını sanır. Oysa o bir şaman şairdir, kayalardan mavi yağmurlar sağmaktan avuçları yara olmuştur. Hataylıdır ama kendini Adanalı olarak görür. Olsun, görsün. Değil mi ki “Zala” şiirini yazmıştır bir ceylan derisine ve yavuklusuna okumuştur. Şimdi kendimce Ferhad’ın şiirinin dokusuna, gözeneklerine girmeye, onu anlamaya çalışacağım. Bunu yaparken de, elbette duygusallığın tehditlerini nesnelliğin kalkanıyla def etmeye çalışacağım. Çünkü bilinir ki ak koyun ile kara koyunun hemen belli olduğu “şey” şiirdir.
Salih Bolat
Derken, Hüseyin Ferhad’ı, açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ettiler. Sözlerine, “Şu an rüyada gibiyim,” diye başladı Hüseyin Ferhad. Ardından da, kendi adının John Cornford’la, Zîn’le, Sultan Galiyev’le, Lebid’le, Ehmedê Xanî’yle, Yulug Tigin’le, Puşkin’le ve İmrü’l Kays’la anılacaksa bir anlam ifade edeceğini belirterek, cahiliye dönemi Arap edebiyatının önde gelen yedi şairinden biri olan ve Arap edebiyatına doğa temasıyla birlikte kafiye yeniliklerini de getiren İmrü’l Kays hakkında bazı bilgiler verdi. Sonra, alkışlar eşliğinde, uzun boylu biri çıktı kürsüye. O da, asıl adı Adi ya da Muleyka ya da Hunduç olan İmrü’l Kays’ın çocukluğunu Kinde kabilesine reislik yapan babası Hucr’un sarayında geçirdiğini, bir kız için yazdığı aşk şiiri yüzünden babasının onu kabileden kovduğunu, sonra bin pişman olup geri çağırdığını, ama çok geçmeden Kays’ın yeniden çöllere kaçtığını, sonra orada serseri bir grubun başına geçip kendini sadece müziğe, içkiye ve şiire verdiğini, babası öldürülünce öç almak için kabile savaşlarına katıldığını, bir süre sonra yapayalnız kalıp Teyma emirine sığındığını, emirin onu Bizans imparatoruna gönderdiğini, sonra İmrü’l Kays’ın bir rivayete göre hanedandan bir kadına âşık olduğunu, bu yüzden Ankara civarına sürgün edildiğini, sonra armağan olarak peşinden kendisine zehirli bir gömlek gönderildiğini ve bu gömleği giyince de bir çeşit deri hastalığına yakalanıp acılar içinde öldüğünü anlattı. “Vasiyeti üzerine İmrü’l Kays, Ankara yakınlarındaki Asip dağına gömülmüştür,” dedi ardından da.
Hasan Ali Toptaş
Hüseyin Ferhad Kitabı
Hazırlayan: Faris Kuseyri
Güney Rüzgârı Yayınları, Antakya, Şubat 2019, 410 s.