Yalnızlık bence kesinkes şairin sarmalı. Dönüp dolaşıp çıktığımız yol, belki de çıkmaz sokağımız yalnızlık. Çok yoğun bir iş yaşamımız da olsa, evli, çocuklu ve onlarca arkadaş arasında da olsak, bir yolunu bulup yalnızlık girdabına girebiliyoruz. Bazılarımız kalabalıklar arasında dahi kendini yalnız hissetmeyi başarıyor. Çoğu zaman ben de öyle hissediyorum. Çevremde onca insan olmasına rağmen bir türlü onlarla aynı havayı soluyamıyorum, onlarla aynı düşünemiyorum, onlarla gülemiyor ya da ağlayamıyorum… Birçokları bana öyle gamsız, sorumsuz, vefasız ve faydasız geliyor ki… “Dünyaya geliş gayeleri bu olamaz, olmamalı!” diyorum içimden sitem ederek.
Sokakta gördüğümüz mendil satan çocuğa acıyamıyorsak, sakatlık taklidi de yapsa insan olarak başka bir insana el açan dilenci için hayıflanmıyorsak, onun yerine utanmıyorsak, aç olduğu için miyavlayan kedi ya da havlayan köpek için yiyecek bulamıyorsak, acı çeken yaralı bir kuşa yardım edemiyorsak, yaya yahut araçta ilerlerken yere çöp atıyorsak hem canlılara hem de geleceğimize karşı gamsızız, sorumsuzuz, vefasızız ve faydasızız demektir. Sadece şimdiki zaman ve kendimiz için yaşıyor, bencilliğin zirvelerinde geziyoruz demektir. Elbette her zirvenin bir inişi de olacaktır. Ne yazık ki bencil olanlarımız zirveden inerken bizleri de kendileriyle aynı çukura sürüklüyorlar. Fakat bunun farkında bile değiller ya da umursamıyorlar…
Dünyamızdaki sorumsuz insanlar kendine gelmedikçe yakın gelecekte açlık sınırının altında yaşayanlar daha da çoğalacak. Sokak hayvanları açlık ve hastalıklar yüzünden insanlara saldıracak. Küresel ısınma, mevsim değişikliği ve doğal hayatın dengesinin bozulması sebebiyle çevremiz alt üst olacak. Hava kirliliği had safhaya ulaşacak. Doğal felaketler çoğalacak. Tüm bunlara paralel olarak bulaşıcı hastalıklar ve kanser vakaları daha da artacak. Dünyanın kaynakları hızla tükendiği için ülkeler, sonu olmayan savaşlara sürüklenecek…
Kabaca çizmeye çalıştığım felaket tablosu, en çok da çevresine duyarlı olan edebiyatçıları hüzünlendiriyor. Gelecek için kaygılanan biz şair ve yazarlar, önce yalnızlığa sığınıyor, ardından kalem ve deftere sarılıyoruz çaresizce. Hazin sonunu bekleyen hastalar misali karalıyor, karalıyor ve bir daha karalıyoruz. İlkbahar da gelse yaz mevsimi de yaklaşsa biz hep hazanı yaşıyoruz… Üstelik her an kışa gebe…
SONBAHAR YİNE KAPIMDA
Sonbahar yine kapımda
Açsam bir türlü açmasam yalnızım
Şarkılarımız hep hüzün makamında
Dinlesem bir türlü dinlemesem yalnızım
Sevdam ayarlanmış sükûta
Konuşsam bir türlü konuşmasam yalnızım
Karadeniz teslim poyraza
Açılsam bir türlü açılmasam yalnızım
İmkânsızlık atmış ağlarını omuzlarıma
Kıpırdasam bir türlü kıpırdamasam yalnızım
Karabasan taht kurmuş feryadıma
Bağırsam bir türlü bağırmasam yalnızım
İstanbul yine kapımda
Açsam bir türlü açmasam…
ÇAĞLA GÖKSEL ÇAKIR
İSTANBUL – EYLÜL 2012