Üç öyküden oluşan Athanatos, Mahir Ergun’un ilk kitabı Belge Yayınları’ndan çıktı. İlk başta kısa bir novela olduğu kanısına kapılsak da, birbirini kucaklayan üç öykü yer alır kitapta.
Mahir Ergun, ilk öyküsü Zamanın Kuytusunda ile çocukluğunun dehlizlerinde gezdirir. Zamanı geri sararak, bir rıhtımda geçen çocukluğunu anlatması yazarı yakından tanımamızı içselleştirirken asıl hikâyeye sürükleyen nedenlerin ilk durağının çocukluğu olduğunu fısıldar. Çocukluğu üzerinden zamanı sorgulayan, denizi ve karayı birbirine bağlayan asıl şeyin ne olduğu merakını uyandıran akıcı bir üslubu vardır. Hayatın akışında yer kaplayan şeylerin zihnimizde nasıl imgelere dönüştüğüne dair güzel bir anlatım sunuyor yazar. Küçük yerleşim yerlerinde sıkışıp kalmış, kıyının ardındaki özgürlüğünün dayanılmaz coşkusunu hisseden, dönüşümün kendisini var etmeye çabalayan kasaba insanının sancısını da okuruz. “Burada insan tüm yaşamını, geçmişini, geleceğini ve sonunu sisli bir deniz aynasında, tek bir anın içinde görebilir. Burada insan, unutulmuşluğunu ve yabanıllığını tuzlu suda duyumsar.”(s.13)
Kırsal yerlerde işlenen zamanın anlatımı dillendirilir. Kentlerde geçen zamana benzemez hiç. Her iki zaman da birbirinden farklı bir akışa sahiptir. İnsan üzerinde bıraktığı tesir de o denli etkileyicidir. Çocukluğundan başlayarak anlatılan bu öykü, bir şimdiki’nin öyküsüdür. Yarattığımız şeyleri, bir zaman kılıfının içine sığdıramayışımızın acısıdır Zamanın Kuytusunda. İnsan oluşumuzu sınırlayan zamanın yan etkisini ne güzel ifade eder Mahir Ergun. “İnsan, tersten metamorfoz geçiren bir kelebek gibidir. Geliştikçe kanatlarını yitirir, yüreği korkuyla dolar, yılgınlık salgılayan bir tırtıla dönüşerek endişeyle ördüğü kozasına bürünür ve çürümeyi bekler. Özellikle ortada mağlup edilmesi zor bir kuvvet varsa. İnsanın bu ters metamorfozuna gerçekleri kabul etmek deniyor.”(s.14)
Rıhtımda bekleyen arkadaşlarını zamanla yitirse de eski dostu kendisine bir mektup göndererek görüşmeye çağırır. Mektubun daveti üzerine ilk öykü bitmiş olur. İkinci öyküsü ise Görüş’tür. Mektup üzerine kendisini ziyarete giden ve ziyaret vaktinde geçen diyaloglar anlatılır. Öykünün özünü oluşturan ise arkadaşı arasında geçen diyaloglardır. Bu sefer zaman, özgürlük ve insan duvarın ardındadır. Dört duvar içine sıkıştırılmış şeylerin akışına tanık oluruz. Sınırların içinde verilmiş bir kimliğin, dayatılmış bir yaşamın insan üzerindeki etkisini karmaşıklaştırmadan anlatır yazar. Ait olduğunu hissetmediğin bir ülkenin insanı olamamak. Gitmeye izin vermeyen bir ülkenin zulmü. Zorbaca eline tutuşturulmuş kimlik ile yaşamaya mecbur kılınan insanın hapsi. Zaman burada daha şiddetli bir sancıyla dönüş yapar bize. Görüş, kısaca alışmak barbarlıktır der.
İki öyküden bağımsız gibi duran son öykü ise Athanatos, kitabın kemiğini oluşturan öyküsüdür Mahir Ergun’un. Bergama’ya gitmek için yola düşer. Bir mola yerinde yanı başına oturan Styx Irmağı’nın Kör Sandalcısı’nın arasında geçen muhabbet anlatılır. Sohbet mitlerle örülüdür. Sadece Athanatos değil, Orpheus, Herakles, Akha, Thamyris de vardır. Her birinin acıklı biten hikâyesi anlatılır. Mitlerle örülmüş, ikili diyalogların edebileştirilmesi zor ve zahmetlidir. Anlatımın akışını sağlayabilmek, okurun ilgisini çekecek merak ve heyecan düzeyini koruyabilmek güçtür. Ancak Mahir Ergun, yalın anlatımıyla, boğmadan, aşırılıklardan arındırarak kaleminin gücünü hissettirmiştir öyküsünde. Kör sandalcının dediği gibi, kimse anlatamaz gerçek hikâyeyi. “Hayır, gerçek bir hikayeyi kimse anlatmaz. Zaman zaman saklı gecelere fısıldanır yahut dağlarda söylenir yiğit kişilerce. Çünkü öyle bir hikaye anlatmaya çalışmak kendi başına bir hikâyedir. Anlatmaya yeltenenlerin de bir hikayesi olacaktır sonunda. Velhasıl bir sürü anlatılmamış hikâye çıkacaktır ortaya. Ve benden duymuş olma ama bu tür hikâyeler genelde acı bitiyor.”(s.60)
Üç öyküsünden bahsettiğimiz Mahir Ergun hakkında detaylı bilgiye dijital mecrada ulaşmak güçtü. Sadece kitabının başlangıç kısmında verilen minik bir özgeçmişi ile tanışıyoruz. İngilizce ve Çağdaş Yunancadan çeviriler yapması, Athanatos’un nasıl biriktiği konusunda da fikir vermektedir. Birikmişliğin doğurduğu bir yapıt olarak da düşünmek mümkün. Mitolojiyi öykü içinde eriterek, öykünün zenginliğini, olanaklarının sınırsızlığını gösterir Mahir Ergun.
Birbirinin devamı olarak nitelendirilse de tek başına da bir bütünü kapsayan öyküleri, okuruna yaşam veren tuzlu sular gibi yakıcı ve engindir.
Athanatos,
Mahir Ergun,
Belge Yayınları, s. 80