Dünya İnancı
ayla aramızda bu görünen deniz
kısa dağlar yok
başka bir uzaklık var
onun aysarlığında var
maddeye dönüşmüş
yanıma dek gelen engebeye bak
kuş uçumu dedikleri uzaklığa bak-
eğer kıvrımlardan çatlamadıysa
başımın altındaki yastık
ay ışığından kurumadıysa gitarım
kabımdaki sütü içmediyse aslan
kalbim her renkte çizgiyle
almıştır bu gece kanıma ay ışığını
burada düş görmediğime inan
aslan seni bekledi-
bir güneş dönüyor sana
senin bir düşün olsun, bunu al-
Sami Baydar
ÖTELERİ RESMEDEN AYSAR: SAMİ BAYDAR
ÇAĞLA GÖKSEL ÇAKIR
Mısralarıyla bir anlamda duyguları(nı) resmeder şair. Bazen sevdasının coşkusuyla şelale gibi çağlar, bazen öfkesinin hiddetiyle aslan gibi kükrer, bazen ütopyasını yahut hayalindeki masal dünyasını kâğıda döker, bazen tabiattaki güzelliklere olan hayranlığını aksettirir, bazen de yalnızlığın sığ sularında sükûnet içinde yüzer… Bir şair düşünün hem şiirlerinde iç ve dış dünya(yı)sını resmetsin hem de tuvalde fırçasını oynatırken birbirinden renkli şiirler koysun ortaya. Şair ve ressam Sami Baydar’dan söz ediyorum. Sanat camiasına adını belki de altın harflerle yazdıran nadir bir sanatçı ve edebiyatçı o. Henüz 50 yaşındayken görünen âleme veda ederek yakınlarını ve sevenlerini büyük hüzne boğan edebiyatçının, eserleriyle sonsuza dek kalplerdeki yerini koruyacağına inanıyorum…
Sakin, sade, hassas, sorgulayan, insancıl, hüzünlü bir o kadar da naif bir sanatçıydı Sami Baydar. Çevresine karşı her zaman ilgili bir insan oldu. Onun gibi dünyayla derdi olan herkesin, Baydar’ın şiir, öykü ve resimlerindeki fantastik dünyayı kavraması ve alt metni keşfetmesi mümkün. Edebiyat eleştirmeni-yazar Hülya Soyşekerci, Sami Baydar’la ilgili kaleme aldığı portre çalışmasında, “Dünyaya gelmiş bulunmanın çaresizliği ve çıkışsızlığını; dizeleri, cümleleri, figür ve renkleri içinde dillendiren, dünyayla derdi olan bir sanatçı olarak adımladı yeryüzünü…” satırlarıyla tarif eder şairi. Soyşekerci’ye göre aklı özgür bırakan Baydar, bu sayede çok farklı dünyalar kurabiliyordu şiir, öykü ve resimlerinde. Sanatta mantık ve aklın sınırlayıcılığına değil de hayal gücünün özgürlüğüne yoğunlaşan Baydar, olanaksız canavarlar değil, ama kendi iç dünyasından dış dünyaya yükselen mucizevî şiir dizeleri, öykü cümleleri ve masalsı resimler yarattı. Ben de usta şairin şiirlerini incelediğimde Hülya Soyşekerci ile aynı şeyleri düşündüm: “Dünyadan çıkış yolları”nı ararken sanat ve edebiyatın estetik dünyasına sığınan Sami Baydar, özgün imge, yaratım ve dil evreniyle, her zaman anımsanacak gerçek sanatçılar arasında yer alacak.
Usta şair Lale Müldür, Sami Baydar’la ilgili bir inceleme yazısında şairin şiirdeki betimlemeleri üzerinde durur. Müldür’e göre Baydar, betimlemesi gözlemlenen nesnesinin betimi olmaktan çok, dünyanın her an parçalanabilir olmasından kaynaklanan izlenim değişkelerinin, uzaklık ve açı değişikliklerinin bir çözümlemesidir. Bütün imgeler mozaik taşları gibi birbirine bağlanır. Öyle ki ortaya çıkan bir sistemdir neredeyse, bir “sinyaller sistemi”. Tüm bir dünya parçalanıp giderken -yazar dahil- Yazı’nın birleştirici, bütünleştirici gücüdür sergilenen… Sami Baydar mermer bir akıl gibi gizli duvarlara dokunur geçer.
AY’IN DEĞİŞKENLİĞİ SEVDİĞİ KADINA YANSIR
Sami Baydar, dünyaya (istemeyerek de olsa) gelmiş olmanın derin hüznünü hücrelerine kadar hisseden ve hissettiren bir sanatçı bana göre. Öyle ki şiir ve öykü kitaplarının başlıklarına şöyle bir göz gezdirdiğimizde bile bunu anlamak mümkün. ‘Dünya Efendileri’ (BFS, 1987), ‘Yeşil Alev’ (Yayınevi, 1991) ‘Dünya Bana Aynısını Anlatacak’ (Korsan Yayınları, 1995), ‘Çiçek Dünyalar’ (YKY, 1996), ‘Varla Yok Arasında’ (Everest Yayınları, 2003), ‘Dünyadan Çıkış Yolları’ (Cumartesi, 1990), ‘Dünyada Anılara Bakıyorum’ (Yayınevi, 1991).
Köşe yazımda Baydar’ın bence hem duygu durumunu (keder, aşk, acı, ölüm) hem de hayalindeki dünya resmini en iyi betimlediğini düşündüğüm ‘Dünya İnancı’ şiirini incelemek istiyorum. Şiirin bir özelliği de şairin baskını görmeye ömrünün yetişmediği toplu şiir kitabı ‘Dünya İnancı’na (YKY, Kasım 2012) adını veriyor olması.
Dünyanın görünen yüzünde mâverâyı, öteki âlemleri düşler hep şair. Uzaklarda deniz ve dağların ardından ışıldayan aya bakarken evrenin ötesini görür ya da tahayyül eder. Esasen Ay, ona göre bilinen uzaklıkta da değildir. Ruhanî bir ayrılık/birliktelik söz konusudur aralarında. Ay’ın tuhaflık, değişkenlik ve kararsızlığı sevdiği kadına da yansımıştır. Ay’la olduğu gibi aşkla arasında gizemli bir bağ vardır. Aslında tüm kadınlar Ay’ın etkisindedir, onun ışığını yansıtır dünyaya. Ay hareketlerine göre kadının huyu, düşüncesi ve ruh hali döner değişir:
“ayla aramızda bu görünen deniz
kısa dağlar yok
başka bir uzaklık var
onun aysarlığında var”
Ötelerle, ruhanî olanla haşir neşir olduğu, mısralarının yanı sıra resimlerinde de göze çarpıyor Ressam Sami Baydar’ın. Melek kanatlı insan diyalogları, ürkütücü insan ve uzaylı portreleri, duyguları tasvir eden karakalem çalışmaları, gerçeküstü veya mevsimlerin birbirine karıştığı manzara resimleri dikkatimi çeken temalardan yalnızca bir kısmı. Nitekim zahirî (maddî, görünen) uzaklık yok Baydar için. Dağ, engebe, bütün yeryüzü aslında batınî (duyularla algılanamayan) olanın cisimleşmesinden ibaret. Marifet, öteleri hissedebilmek, dizelere dökebilmek ve resmedebilmekte saklı:
“maddeye dönüşmüş
yanıma dek gelen engebeye bak
kuş uçumu dedikleri uzaklığa bak-“
‘DÜNYADAN ÇIKIŞ YOLU’NU ŞİİR VE SANATTA BULUR
Sami Baydar, yaşadığı dünyaya ait hissetmez kendini. İradesi dışında dahil olduğu huzursuz atmosferde, edebiyat ve sanatın teskin edici gücüne yaslanır. Bu sayede hayata katlanır. Fakat çevresinde yaşanan zulüm, haksızlık ve kötülüklere ilgisiz değildir şair. Melek kanatlı kadınlar, narin kuğular ve çocuklar, şairin mazlumlarla empati kurduğunu gösteren resim öğelerinden birkaçı. Geçirdiği mide rahatsızlığı sebebiyle bedenî acıyı da derinlemesine hisseder Baydar. Belki yaşadığı hastalıkların etkisi, belki yaşamı kabullenemeyişi, belki de bitmeyen dünya derdi, onun içine kapanıp yalnızlığına sarılmasına yol açar. Erken yaşta çöker, hatta yüzündeki kırışıklıkları fark eder. Geceler boyu tuval ve kâğıtlarının başından ayrılmaz. Sürekli bir şeyler yazar yahut çizer. Kimi zaman da gitar çalarak müziğin büyüsüne bırakır kendini:
“eğer kıvrımlardan çatlamadıysa
başımın altındaki yastık
ay ışığından kurumadıysa gitarım
kabımdaki sütü içmediyse aslan”
Her ne kadar hüzün ve acı yüklü bir insan olsa da aşık olduğu kadın için aslan misali kuvvetli ve cesurdur şair. Kalbindeki resim, sevdiğinin ay ışığında yansıyan zarif suretidir. O, kadını için güneş kadar sıcak ve kucaklayıcıdır. Tabi bu düşü gerçeğe çevirmek yahut ötelere uğurlamak sevginin beslendiği kadına bağlıdır:
“Kalbim her renkte çizgiyle
almıştır bu gece kanıma ay ışığını
burada düş görmediğime inan
aslan seni bekledi-
bir güneş dönüyor sana
senin bir düşün olsun, bunu al-”
Aşk düşünü gerçekleştirdi mi bilinmez ama aradığı/merak ettiği mâverâya ulaştığını düşünüyorum Sami Baydar’ın. Üstelik mâsivâ (kâinat) bahçesine sonsuzluğa nakşolan şiir, öykü ve resimler ekerek…
Resim sanatı ile şiiri birbirine yakıştıran kalemlerden biri olduğumu düşünüyorum. Hobi olarak kimi zaman yağlı boya resimler yaptığım olmuştur. Resimle uğraştığım dönemlerde ‘Minyatür Suret’ şiirim yansımıştı aklımdaki tuvale:
MİNYATÜR SURET
suretim minyatür
döküldü simlerim
karalandı üzerim
silik harflerle yazıyorum adımı
renkli bir çizikten ibaret tüm ederim
suretim minyatür
bildiklerim zahirî
son hecelere ırak
ilk anlamlara sağırım
mefhumlara takıldıkça
karıncalanıyor halet-i ruhiyem
suretim minyatür
meçhule namzet kimliğim
aslına yabancı
örttüm aynaları
yansıyan ben değilim
suretim minyatür
cüret ettim batınî harflere dokunmaya
muğlak gecede
takıldım kanatlı bir böceğin antenlerine
okunmayan izimin peşinde
müphem bir cismim
Çağla Göksel Çakır