Ali Hikmet Eren
şiir, kurşunkalemle yazılan:
yağmur, kokusu ıslak dudaklarda… kireç tadı, su sesi…
sabahı olmayan bir şehri yürümek…
(burada anlam: kırık / bir uykunun biriken / yüzü…)
aylardır işe gidiyorum ve daha aylarca kravat… takılı kadınlar öpüyorum boyuna… arada bir, mürekkep dökülünce ütülü pantolonuma… :şiir… utanıp ağlıyor hafta sonu yanağıma… işten arta kalan zamanlarda denize balık atıyorum–
sözün kıyısında durup kimi zaman da, kucağımda bir kaya, balıklar kadar ağlıyorum; ırmakların denizi öpen hüznüyle…
zıpkınların ıskaladığı her ağda kaç balık boğuluyor ve uzakta, yorgun bir martının ‘tayfa olacak mıyım?’ sorusu…
sonbahar giyiniyorum sokaklarda ıslak, kuşlar konuyor yüzüme. bir kedi ağlıyor kirpiklerimden, duyuyorum. tanrıların da geçim derdi var sonuçta! sabun kokulu saçları annemin, sıcak ev yemekleri…
şiirime söz yok söylenecek!
şiir, dolmakalemle yazılan:
bir gül konuyor eline yazın… uyanıyor… eve ekmek götürüyor şair… evlere–
tek bildiğimiz, eve ekmek götürmelidir şair… ve şiir…
(burada anlam: kravat / takan bir kaleme / yaz emri…)
şairin görevi mi olurmuş allasen?!