1– Öncelikle röportaj isteğimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bize kendinizden bahseder misiniz lütfen.
1951 yılında Trabzon’da doğdum. Liseye kadar Trabzon’da yaşadım. Liseyi Ankara’da Kurtuluş Lisesi’nde okudum. 1977’de Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olup 19 yıl Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaöğretim kurumlarında çalıştım. Bu güne kadar 50’nin üzerinde kişisel sergi açtım. Pek çok karma sergiye katıldım. Önemli birçok projede sanatsal faaliyetleri katıldım. Son yıllarda çok önem verdiğim UKKSA sanat akademisinde görev almaktayım.
2– Yurtiçi ve yurtdışında birçok önemli sergide yer aldınız. Bize yurtiçi ve yurtdışı sergilerinin ve izleyicilerinin farkını anlatır mısınız?
Açmış olduğum sergilerde böyle bir ayrıştırmayı uygun bulmuyorum. Çünkü nerede olursa olsun iyi bir sanat eseri karşısında sanatseverlerin sanata bakış açısında bir farklılık göremedim.
3– Sanatçı kimliğinizin yanında eğitimci yanınızı da göz önünde bulundurursak ülkemizdeki sanat eğitimi hakkında fikirlerinizi söyler misiniz?
Ülkemizdeki sanat eğitimi hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki, ancak en önemlisi şudur; sanat eğitim çok küçük yaşlarda ilkokullardan itibaren başlamak yani ders saati olarak yeterli ders saatleri ayrılmalı. Bunun yanı sıra müzeler gezdirilmeli. Çağdaş sanatların önemli ölçüde öğrencilere öğretilmeli. Üniversite aşamasındaise liyakat çok önemli. Öğrenciler yeterliliklerine göre değerlendirilmeli. Örneğin, hiçbir sanatsal etkinliği olmayan kişilere görev verilmemeli. Hiçbir başarısı olmayan sanatta kendini kabul ettirmemiş insanlara unvanlar verilmemeli.
4– Türkiye’de plastik sanatların gelişimini ve bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz.
Bence Türkiye ile gelişmiş ülkelerdeki sanat anlayışları arasında önemli bir fark yok. Çünkü artık bilgi çağının tüm olanakları bir tuş kadar yakın. Ayrıca, Türk sanatçıları yurtdışında açmış oldukları sergi veya önemli sanat etkinliklerinde başarılı performanslar ortaya koymaktadırlar.
5– Her sanatçının kendisini ifade ettiği bir dışavurumu var. Siz ressam olmasaydınız kendinizi hangi sanat dalında ifade etmek isterdiniz.
Kendimi en iyi ifade ettiğim alanın resim olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ilkokuldan itibaren resim yapan biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak, resmin dışında bir sanat kolu seçseydim sanırım tiyatrocu olurdum.
6–Geçmişten şimdiye yaşanan duruma bakarak sanata ve sanatçıya ülkemizdeki bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz.
Türkiye’de sanat he zaman birçok zorluklar yaşamıştır. Yirminci yüzyılın başında kurulan sana-i nefise (güzel sanatlar okulu) basılıp resimler ve heykeller katledilmişti. Bugün de aynı zihniyeti görüyoruz. Özellikle heykel saldırıya uğruyor. Sanat galerileri basılıyor. Yani Türkiye’de sanatçı olmak zor. Son yıllarda ekonomik alanda oluşan değişim özellikle yeşil sermayenin etkinleşmesi sanat gıyabında olumsuz gelişmelere neden oldu.
7– Bugüne kadar birçok kişisel ve karma sergi açtınız hatta şuan Sanatta 40, Yıl serginiz devam etmekte. 40, yıl resimleriniz hakkında biraz bilgi alabilir miyim?
Bir sanatçı uzun yıllar çalıştığında sürekli kendini yeniler. Yani bir sanatçı için sürekli gelişim kaçınılmazdır. Ben Karadenizli bir sanatçı olduğum için tabii ki yağmurlarında ıslandığım kentimin ben de bıraktığı duyumsamaları tualime yansıtıyorum. Üstad, şair, ressam Bedri Rahmi’nin söylediği gibi “Bir yanımız deniz, bir yanımız kara” bizim.
8– Tüm resimleriniz de gizli bir mesaj var bunu okurlarımızla paylaşır mısınız?
Ben çalışmalarımda ışığın peşinden giderim. Zaten haftada bir gün yazdığım gazetede de köşemin adı “Işığın Peşinde Sanat” bu arada bir dergide benden bahsedilirken benim için “Işığı Fırçasıyla Çizen Ressam” denmişti. İşte bu doğru. Işık benim vazgeçilmezimdir. Ve resimlerimin tanrısı benim kâh çıkarım gökyüzüne, kâh inerim yeryüzüne seyrederler beni.
ADİL OCAK (ressam)
Şebnem Sönmez söyleşisi 5 Haziran 2017